Sosyal
hareketlerin etmenlerini, doğal olanların yanı sıra onlardan
etkilenip tarihi yapan ikincil nitelikteki toplumsal etmenler diye iki dikotomik ulamda toplayarak tanımlamak
yerinde bir yaklaşım olacaktır. Bu doğrultuda, dini metinlerde mahşerin dört atlısı metaforu (kıtlığı doruatlı, salgını yağızatlı, savaşı alatlı ve kargaşayı kıratlı simgeler)
ile kendisinden söz edilen tarih yapan dört etmenden kıtlık ve salgın şeklinde ortaya çıkan ilk
ikisi doğal etmenler ulamını oluşturur. Kargaşa ve insani bir özyıkım olan savaş ise yapıntısal karakterde olduğundan
genelde doğal olan etmenlerin ardından tarih sahnesine gelen ikincil ulam toplumsal ile özdeştir diyebiliriz.
Bu kapsamda ele alındığında,
değişik çatışma şekillerinden kaynaklanan kargaşa (kaos) tarihte daima sosyal hareketlerin tetikleyicisi olarak işlev
görmüştür. Ancak ayni zamanda da bunun, güç
istenci odaklarınca devlet-toplum eksenindeki derin ilişkileri yönlendirmekte
örtülü olarak kullanılan siyasi bir araç olduğunu unutmaka gerekir. Bu nedenle günümüz tarih
anlayışına göre, manipülasyondan uzak olması kaydıyla, tarihin gerçek başlatıcısı çekirdek öğeler olan sosyal hareketlerin karakteristik yapısının ne olduğunun ortaya konulması paradigmik ilkelerinin anlaşılabilmesi için
kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu bakış açısıdan sosyal hareketler, tarihin gerçek omurgası
niteliğiyle tarihi inşa eden etmenlerdir. Ancak, mahşerin dört atlısı mecazında da çıkarılacağı gibi, her
tarihsel dönem belirli bir coğrafyada kendi sosyal hareket tipini yaratır.
Bu bakımdan, özellikle tarihöncesinde ve ilkçağlarda kıtlık(açlık) ve salgın (veba) şeklindeki doğal olaylar sosyal hareketlerin en olası nedenlerinin
başında gelmiştir. Bugünse, doğal etmenlerin sosyal hareketleri başlatma yönündeki etkililiği, insani kültürün artık doğal olana üstün gelebilmesi nedeni ile yapıntısal ortam şeklinde günlük yaşamın neredeyse
tamamına egemen olmuştur. Hatta kendiliğinden olmayıp manipülatif olanların şimdilerde esas
olarak tarihi belirleyici konumda olduğunu söylemek bile yanlış değildir. Konu bu kapsam ile uzun
dönemli makro tarih içinde ele alındığında, ilkçağlardakinin tersine bugün doğal olayları dahi tetikleyen yapıntısallıkların artık zihinlerde de varlıklarını kabul ettirip tarih yapan
etmenler olarak entelektüel gündeme yerleştiğini görmek olanaklıdır
Nitekim bu minvalde, insan eli ile ortaya çıkmış olduğu
artık su götürmez bir gerçek olan doğal-çevresel
kirlenme ve iklimsel bozunmaya karşı sürdürülen toplumsal
mücadele, şekil
itibariyle evrensel
nitelikteki bir sosyal hareket olarak halen küresel siyasi gündemin birinci sırasındadır. Bu
kapsam ile günümüzün en önemli sosyal hareketi olan çevrecilik, 1970’lerde başlayıp geçen yüzyılın son çeyreğinde uluslar arası
kamuoyunda yerleşik hale geldikten sonra 21.
Yüzyıl’ın başından itibaren de küresel siyasi gündeme giderilmesi gereken ana evrensel sorun olarak girmiştir.
Böylece belirlenen bu görüngeden bakıldığında görünen genel
bir sonuç olarak ifade etmek gerekirse, insan eliyle doğal çevrenin bozunmasının en ağır biçimi olan iklimsel ısınmanın, 21. Yüzyıl kültürel ve siyasal
arenasındaki tarih yapıcı sosyal hareketlerin esas tetikleyicisi mahiyeti ile ortaya çıkacak olan ana çatışma kaynağı olacağı kesindir.
_(*) Gelecek yazıda konuya devam
edilecektir.
Mustafa Özcan