Mustafa
ÖZCAN
Osmanlı bağlamında tarihin paradigmik ilkelerinin arayışı
doğrultusunda özgün bir yazı
dizisi olması için çaba harcadığım bu denemeler de, şimdiki makalenin daha anlamlı olarak değerlendirilmesi
isteniyorsa öncekinin devamı niteliğinde olmasından dolayı okunmamışsa, ilkin
onun okunmasını önemle öneririm ((1) veya (2)).
Söz konusu o denemede, uygarlıklara zemin hazırlayan imparatorlukların oluşumunun
kökeninde yattığı düşünülen anlayışlar olarak kavramsal ulam çiftleri kimliğindeki dikotomilerden (konuşma) dil- (fonetik veya
logografik) yazı şeklindeki ikiliden (konuşma) dil konusu olduğu
belirtilmişti. Buradan da hareketle konu Osmanlı ve Çin İmparatorlukları bağlamında ele alınarak
tarihselliğe olabilecek etkisi yönüyle bazı paradigmik ilkelerin bulunması için ipucu olması bakımından incelenmişti.
Şimdi bu denemedeyse, dil-yazı şeklindeki bu dikotomik ikili kavram ulamından konuşma dil inin dikotomik karşı tamamlayıcısı olarak yazı konusunun uygarlıkların oluşmasına olabilecek etkileri ele
alınmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, yazı konuşma dilinin
işaret ve şekillerle kayda geçirilerek sözün uçuculuk tan kalıcı hale
getirilmiş biçimidir. Bu nedenle de insanlığın belleği olan tarih biliminin
başlangıcı olduğu kabul edilmesine karşın ilk bulanı olan Sümerli rahiplerce emtianın
dökümünün kayıt altına alınması için kullanılmıştır.
***
Pek çok genel tarihçi, tarih düşünürü ve tarih felsefecisinin
fikir ürettiği bu alanda son dönemlerde en dikkate değer katkıyı kuşkusuz
ki Jack Goody (3)
yapmıştır. Goody’nin
uygarlık tarihine bakışı, holistik tarzda
olmamakla birlikte, akademik köken inin antropoloji olmasından
kaynaklanan geniş antropo-bilgiye
dayalı bir görüngeden olduğundan, yaklaşımı Avrupa merkezli olmak yerine küresel bağlamda çok
kültürlü bir uygarlık oluşumunun arayışı tarzındadır (4).
Tarihteki İlk ve Ortaçağ imparatorluklarının uygarlık oluşumuna coğrafya ve ahali (demografi nin) olgularının yanı sıra sosyallik üzerinden etkisi,
varoluşlarının dayandığı hanedana, orduya, din ve ideolojiye, hukuka, ticarete ile ulaşım ve haberleşmeye olan iyelikleri durumu
yönüyle çok geniş bir tarih araştırmacı grubunca ele alınmıştır.
Bununla birlikte, belirtilen çeşitli etmenler arasında yazı ve yazının ulamsal tiplerinin uygarlık oluşumundaki etkisi, daha
önce de belirtildiği gibi, etraflı olarak J . Goody tarafından
incelenmiştir (5). Goody’ye
göre yazı, dil in diyakronik (ardsüremli) kalıcılığını sağlamış sosyo-tarihsel temel bir olgu olduğundan uygarlık oluşumundaki etkisi yüksektir. Bu nedenle de bugünkü uygarlık
düzeyine varışımızın kökeninde, kadim
Grek ve İtalyan
Rönesans’ı dönemi değil, yazının bulunduğu, Gordon
Childe ’ın nitelemesi ile Kentsel Devrim ’in bir sonucu olarak büyük bir insanlık dönüşümü nün
yaşandığı Bronz Çağı dönemi
vardır.
***
Yazının en genel olarak iki kategorik tipi , formu vardır. Bunlardan,
işitselliği temel alan seslerin harflerle
temsiline dayalı fonetik olan
için, diğerlerinin yanı sıra, runik
yazı ile Fenike , Grek , Latin , Orhun , Arap ve Kiril alfabeleri örnek olarak
verilebilir. İdeografik veya logografik olan içinse, görselliği temel alarak
varlıkların grafik gösterimine dayalı Sümer, eski Mısır ve Çin yazısı gibi yazılar örnektir.
Bu iki yazı biçimi ele
alınarak yazının uygarlıklarla olan ilişkisi değerlendirile bilmektedir. Bundan
da anlaşılıyor ki iki yazısal
kategori, Batı ile Yakın, Orta ve Uzak Doğu coğrafyalarındaki eski imparatorluklar üzerinden
zımnen de olsa uygarlık oluşumunda
önemli roller üstlenmiştir.
Öte yandan, kâğıdı ve kâğıda baskıyla (presle) yazı kayıt
tekniğini Çinlilerin
bulmuş olmasına karşın, hızlı ve
ucuz basım işini yapan matbaa
makinesini keşfedenin Alman
Gutenberg olmasının nedeni Çin yazısının logografik özelliğinin tekrarlı, hareketli metalik hurufat a dayalı sayfa
düzlemesinde kolay ve hızlı yapılabilen bir mürettiplik (dizgicilik) işine izin vermemesidir. Daha açık,
net ve doğrudan bir anlatımla, dilsel varlıklar simgelerle temsil edilirken yazı da harf kullanmakla grafiksel şekil kullanmak arasında basit bir şeymiş gibi görünen bu nüans, kelebek etkisi yaratan sonuçları ile Batı uygarlığına, en
azından 500 yıllık bir
dönem için, Doğu ya
üstün gelmeyi sağlayan tarihsel bir ortamın oluşmasına olanak vermiştir.
***
Konuya bu bağlamda Türkî ve Osmanlı tarihselliği açısından bakıldığında, tarihin her döneminde
kullanılmış olan yazıların fonetik kategorili yazı , yani çeşitli alfabeler olduğu görülür. Ancak, bu yazı tipini, yani alfabeleri kullanan diğer Avrupalı ulusların çoğunun tarihte Osmanlı ya göre çağdaşlaşma
sürecinde önde yer
tutmuş oldukları da bilinmektedir.
Bu bakımdan, bu ulusların
uygarlıkta ilerleyişinde yazı tipinin
etkisinden öte esas etkinin, basım işinin kolaylığı (ekonomikliği)
dolayısıyla kitabın yaygınlaşmasının
bir sonucu olarak okur-yazarlık düzeyinin
artışından ileri geldiği kolayca ve açıkça çıkarsana bilir. Böylece, Osmanlı’nın fonetik yazı kullanımı bakımından Avrasya uygarlığı karakterine iye olmasına karşın çağdaşlaşmadaki gecikmişliği, göçerlikten yerleşikliğe geç geçmiş olması
nedeniyledir.
Sonuç olarak denilebilir
ki, Osmanlı’nın kırsal bir topluluk olma sunucu geciken basımcılık işinden dolayı kırsal-sözel toplum aşamasından kentsel-okuryazar toplum aşamasına
geç geçmişliği, aydınlanmayı Batı ile eş zamanlı olarak içselleştirilememesindeki temel etmendir .
Ayrıca, iki yazı tipinin insanın evrimsel süreci içinde ortak bilincimizi nasıl etkilemiş olabileceği hususunun sorgulanarak
değerlendirilmesiyse bu diziden ayrı olan bir denemenin konusu olduğunu da burada yeri gelmişken belirtmekte
yarar görmekteyim.
Kaynaklar
1.
http://kadikoydusunceplatformu.blogspot.com.tr/2016/11/osmanl-tarihi-ve-tarihin-paradigmik.html