14 Şubat 2023 Salı

Osmanlı Tarihi Ve Tarihin Paradigmik İlkeleri -Xxvı-

 

 

                                       Mustafa ÖZCAN

 

Osmanlı bağlamında tarihin paradigmik ilkelerinin arayışı doğrultusunda özgün bir yazı dizisi olması için çaba harcadığım bu denemeler de, şimdiki makalenin daha anlamlı olarak değerlendirilmesi isteniyorsa öncekinin devamı niteliğinde olmasından dolayı okunmamışsa, ilkin onun okunmasını önemle öneririm ((1) veya (2)).

Söz konusu o denemede, uygarlıklara zemin hazırlayan imparatorlukların oluşumunun kökeninde yattığı düşünülen anlayışlar olarak kavramsal ulam çiftleri kimliğindeki dikotomilerden (konuşma) dil- (fonetik veya logografik) yazı şeklindeki ikiliden (konuşma) dil konusu olduğu belirtilmişti. Buradan da hareketle konu Osmanlı ve Çin İmparatorlukları bağlamında ele alınarak tarihselliğe olabilecek etkisi yönüyle bazı paradigmik ilkelerin bulunması için ipucu olması bakımından incelenmişti.

Şimdi bu denemedeyse, dil-yazı şeklindeki bu dikotomik ikili kavram ulamından konuşma dil inin dikotomik karşı tamamlayıcısı olarak yazı konusunun uygarlıkların oluşmasına olabilecek etkileri ele alınmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, yazı konuşma dilinin işaret ve şekillerle kayda geçirilerek sözün uçuculuk tan kalıcı hale getirilmiş biçimidir. Bu nedenle de insanlığın belleği olan tarih biliminin başlangıcı olduğu kabul edilmesine karşın ilk bulanı olan Sümerli rahiplerce emtianın dökümünün kayıt altına alınması için kullanılmıştır.

***

Pek çok genel tarihçi, tarih düşünürü ve tarih felsefecisinin fikir ürettiği bu alanda son dönemlerde en dikkate değer katkıyı kuşkusuz ki Jack Goody (3) yapmıştır. Goody’nin uygarlık tarihine bakışı, holistik tarzda olmamakla birlikte, akademik köken inin antropoloji olmasından kaynaklanan geniş antropo-bilgiye dayalı bir görüngeden olduğundan, yaklaşımı Avrupa merkezli olmak yerine küresel bağlamda çok kültürlü bir uygarlık oluşumunun arayışı tarzındadır (4).

Tarihteki İlk ve Ortaçağ imparatorluklarının uygarlık oluşumuna coğrafya ve ahali (demografi nin) olgularının yanı sıra sosyallik üzerinden etkisi, varoluşlarının dayandığı hanedana, orduya, din ve ideolojiye, hukuka, ticarete ile ulaşım ve haberleşmeye olan iyelikleri durumu yönüyle çok geniş bir tarih araştırmacı grubunca ele alınmıştır.

Bununla birlikte, belirtilen çeşitli etmenler arasında yazı ve yazının ulamsal tiplerinin uygarlık oluşumundaki etkisi, daha önce de belirtildiği gibi, etraflı olarak J . Goody tarafından incelenmiştir (5). Goody’ye göre yazı, dil in diyakronik (ardsüremli) kalıcılığını sağlamış sosyo-tarihsel temel bir olgu olduğundan uygarlık oluşumundaki etkisi yüksektir. Bu nedenle de bugünkü uygarlık düzeyine varışımızın kökeninde, kadim Grek ve İtalyan Rönesans’ı dönemi değil, yazının bulunduğu, Gordon Childe ’ın nitelemesi ile Kentsel Devrim ’in bir sonucu olarak büyük bir insanlık dönüşümü nün yaşandığı Bronz Çağı dönemi vardır.

***

Yazının en genel olarak iki kategorik tipi , formu vardır. Bunlardan, işitselliği temel alan seslerin harflerle temsiline dayalı fonetik olan için, diğerlerinin yanı sıra, runik yazı ile Fenike , Grek , Latin , Orhun , Arap ve Kiril alfabeleri örnek olarak verilebilir. İdeografik veya logografik olan içinse, görselliği temel alarak varlıkların grafik gösterimine dayalı Sümer, eski Mısır ve Çin yazısı gibi yazılar örnektir.

Bu iki yazı biçimi ele alınarak yazının uygarlıklarla olan ilişkisi değerlendirile bilmektedir. Bundan da anlaşılıyor ki iki yazısal kategori, Batı ile YakınOrta ve Uzak Doğu coğrafyalarındaki eski imparatorluklar üzerinden zımnen de olsa uygarlık oluşumunda önemli roller üstlenmiştir.

Öte yandan, kâğıdı ve kâğıda baskıyla (presle) yazı kayıt tekniğini Çinlilerin bulmuş olmasına karşın, hızlı ve ucuz basım işini yapan matbaa makinesini keşfedenin Alman Gutenberg olmasının nedeni Çin yazısının logografik özelliğinin tekrarlı, hareketli metalik hurufat a dayalı sayfa düzlemesinde kolay ve hızlı yapılabilen bir mürettiplik (dizgicilik) işine izin vermemesidir. Daha açık, net ve doğrudan bir anlatımla, dilsel varlıklar simgelerle temsil edilirken yazı da harf kullanmakla grafiksel şekil kullanmak arasında basit bir şeymiş gibi görünen bu nüans, kelebek etkisi yaratan sonuçları ile Batı uygarlığına, en azından 500 yıllık bir dönem için, Doğu ya üstün gelmeyi sağlayan tarihsel bir ortamın oluşmasına olanak vermiştir.

***

Konuya bu bağlamda Türkî ve Osmanlı tarihselliği açısından bakıldığında, tarihin her döneminde kullanılmış olan yazıların fonetik kategorili yazı , yani çeşitli alfabeler olduğu görülür. Ancak, bu yazı tipini, yani alfabeleri kullanan diğer Avrupalı ulusların çoğunun tarihte Osmanlı ya göre çağdaşlaşma sürecinde önde yer tutmuş oldukları da bilinmektedir.

Bu bakımdan, bu ulusların uygarlıkta ilerleyişinde yazı tipinin etkisinden öte esas etkinin, basım işinin kolaylığı (ekonomikliği) dolayısıyla kitabın yaygınlaşmasının bir sonucu olarak okur-yazarlık düzeyinin artışından ileri geldiği kolayca ve açıkça çıkarsana bilir. Böylece, Osmanlı’nın fonetik yazı kullanımı bakımından Avrasya uygarlığı karakterine iye olmasına karşın çağdaşlaşmadaki gecikmişliğigöçerlikten yerleşikliğe geç geçmiş olması nedeniyledir.

Sonuç olarak denilebilir ki, Osmanlı’nın kırsal bir topluluk olma sunucu geciken basımcılık işinden dolayı kırsal-sözel toplum aşamasından kentsel-okuryazar toplum aşamasına geç geçmişliği, aydınlanmayı Batı ile eş zamanlı olarak içselleştirilememesindeki temel etmendir .

Ayrıca, iki yazı tipinin insanın evrimsel süreci içinde ortak bilincimizi nasıl etkilemiş olabileceği hususunun sorgulanarak değerlendirilmesiyse bu diziden ayrı olan bir denemenin konusu olduğunu da burada yeri gelmişken belirtmekte yarar görmekteyim.

Kaynaklar

1.      http://kadikoydusunceplatformu.blogspot.com.tr/2016/11/osmanl-tarihi-ve-tarihin-paradigmik.html

2.      http://dagarcikturkiye.c